Birer birer uzaklaşıyoruz. Birbirimizden, topraklarımızdan, doğduğumuz yerleri doyduğumuz dediğimiz yerlere tercih ediyoruz. Topraktan uzakta yaşamı tercih ediyoruz. Kendi topraklarımızı bırakıp, satarak şehirlerde betonların içinde kendi yetiştirdiklerimizi değil, tamamen sanayileştirilmiş, küresel düzende insan sağlığının son planda olduğu, ilk planda paranın 💸 yerini aldığı bir üretimin bizlere sunduğunu tüketmek için yarış halindeyiz. Doyuyoruz ama nasıl?
Stres, gürültü, karmaşa, beton.. Toprağa basmak, yeşili görmek, kuş sesi duymak için hafta sonunu bekleyip, ailecek bir yerle gitme telaşı. En çok sevdiklerimizi, daha iyi bir yaşam düşüncesi içinde sadece izin günümüze sığdırmaya çalışmak. Toprağı saksıda, köylüyü sinemada, kuşu hikaye kitaplarında, koyunu kuzuyu masallarda duyacağız, göreceğiz artık.
Şimdilik bizim ufakta olsa bi şansımız var. Aşağı yukarı çoğumuzun dedesi, annesi, babası köyde olupta, bi bahaneyle gidip ellerini öpüp 3-5 gün özümüze(toprağa) dönme şansımız var. Bizim çocuklarımız, gelecek nesiller için bu anlattıklarımızın daha zor olacağı apaçık ortada.
Bazı durumlarda yok değil elbette. Yukarıda bahsetmiştim. Sanayileştirilmiş küresel düzen diye. GDO'lu tohumlar, aslınından uzaklaştırılmış verimi bu düzenin ürettiği ilaca bağlı hayvanlar, değişim gösteren çeşitli hastalıklar, mazot, gübre vb.. diye listeyi uzatmak mümkün. Bu mücadeleyi göze alamamak. Herkesin kendine göre haklı sebepleri olabilir. Ama şunu unutmamak gerekir ki; insan = gıda. Birileri üretmek zorunda. Ya biz üreteceğiz yada onların ürettiğini yiyip içip hiçbir şeyden şikayetçi olmayacağız..
Balkonumuzda saksıda çiçekler. İçindeki toprak bile marketten.. Hayırlısı 😔
Yorumlar
Yorum Gönder